Toplu İş Sözleşmesi Özerkliği ve Gelişimi
1.
Toplu
İş Sözleşmesi Özerkliği:
Toplu iş sözleşmesi, Borçlar Kanunu anlamında
sözleşme değildir. Buradaki “iş sözleşmesi” tabiri,
iş ilişkilerinin konu edinmesinden dolayıdır. Çünkü
sözleşme, sadece taraftar arasında hüküm ve
sonuç meydana getirmektedir. Üçüncü kişilere
yükümlülük ve geniş anlamıyla borç yüklemesi
mümkün değildir. Bu esasa, sözleşmenin
nispiliği ilkesi denilmektedir. Oysa, toplu iş
sözleşmelerinin asıl fonksiyonu, burada kendini
göstermektedir. Yani toplu iş sözleşmesi, sözleşmeye taraf olmayan üçüncü kişiler (işyerindeki
çalışanlar) üzerinde hak ve borç doğurucu
düzenlemeler getiren bir hukuk kaynağıdır. İşte toplu iş
sözleşmesinin bu etkisine normatif etki denilmektedir.
Yukarıda izah edilen şekliyle toplu iş sözleşmesi, sosyal
taraflara üçüncü kişiler üzerinde yasa gücünde düzenleme yapma yetkisi veren
bir sosyal haktır. Bu yönüyle sosyal hak, toplu iş ilişkilerinde taraflara
özerk bir hukuk alanı sunmaktadır.
Toplu iş sözleşmesi hükümleri normatif
hukuk kuralı niteliğindedir. Kısacası yasama organının çıkardığı yasa ile eşit
bir güce sahiptir. Kamu düzeni ile ilgili
hükümler hariç iş mevzuatının düzenlemeleri işçi lehine olmak şartıyla
değiştirilebilmekte veya mevzuatta olmayan bir konu ilk defa toplu iş
sözleşmesiyle getirilebilmektedir. Getirilen bu hükümler, hiyerarşik olarak
yasa ile eşit seviyededir. Bu nedenle toplu iş sözleşmesinin hükümlerinin
uygulanması yasanın uygulanması ilke ve esaslarına tabidir.
Anayasanın 53. maddesinde yasa gücünde düzenleme yapma
yetkisi ihtiva eden toplu iş sözleşmesi hakkı; “İşçiler
ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma
şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
/Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir./ Memurlar ve diğer
kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler. / Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu
Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir. /
Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden
yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve
yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer
hususlar kanunla düzenlenir” şeklinde ifade
edilmiştir.
Anayasamız işçiler açısından “toplu iş sözleşmesi” hakkını
tanırken, memurlar bakımından sadece “toplu sözleşme” hakkını kabul
etmektedir. Toplu sözleşme hakkı, toplu iş sözleşmesiyle aynı mahiyette değildir. Öncelikle
toplu
sözleşme, iş sözleşmesi gibi sözleşme hukuku ilişkilerini düzenlememekte;
aksine, statü hukukunu konu edinmektedir. Ayrıca toplu sözleşme hakkı. Anayasanın
128. maddesi gereğince sadece mali konularla sınırlı olmak zorundadır. Kanaatimizce toplu
sözleşmenin bu şekilde ele almışı toplu pazarlık hakkının düzenlendiği 98 sayılı ILO özleşmesine
aykırıdır.
Anayasanın 54. maddesinde grev hakkı ve lokavt; “Toplu
iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev
hakkına sahiptirler. Bu hakkın
kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları
ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir. /Grev hakkı ve lokavt iyi niyet
kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek
şekilde kullanılamaz. /Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği
haller ve işyerleri kanunla düzenlenir. /Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde
veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem
Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek
Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu
iş sözleşmesi hükmündedir. / Yüksek hakem kurulunun kuruluş ve görevleri
kanunla düzenlenir. /Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve
katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez'” şeklinde öngörülmüştür(Başbuğ, 2012157).
|
2. Toplu İş Sözleşmesi Özerkliğinin Sınırı:
2.1.Dünyada:
Batı ülkelerinde anayasalar, Toplu İş Hukuku alanında, işçi
ve işveren
taraflarına kendi aralarında çalışma koşullarının
düzenlenmesi ile ilgili olarak emredici kuralları içeren toplu iş sözleşmeleri
yapabilme özerkliğini tanımış bulunmaktadır. Ancak toplu iş sözleşmesi
taraflarına sağlanan gücün toplumun diğer kesimdekilere karşı tehlike
yarattığı görüşüne karşılık, bu tehlikenin yine toplu iş sözleşmesi özerkliği içinde yatan "gücü karşı güçle zararsız duruma getirme"
olanağının varlığı ile önlenebileceği savunulmaktadır. Bununla birlikte Batı
ülkelerinde toplu iş sözleşmesi taraflarına tanınan özerkliğin
sınırlandırılması konusu üzerinde durulmakta ve F. Almanya'da tarafların bu
özerklikten doğan yetkilerini kullanırken toplum
yararını gözetmek, ekonomik ve sosyal düzenin çıkarlarını korumak ve
özellikle ücret-fiyat spiralini harekete geçirip para değerinin değişmesine yol
açıcı nitelikte toplu iş sözleşmesi zamlarını öngören kararlaştırmaları
yapmaktan kaçınmak zorunda olduklarına da işaret olunmaktadır. Buna dayanak
olarak sosyal hukuk devleti ilkesini gösteren bir görüş, mahkemelerin bu konuda
genel bir hukuki denetimi söz konusu olmamakla beraber, toplum yararına
aykırılığı açık ve herkesçe kabul edilebilecek
nitelikte olan toplu iş sözleşmesi hükümlerinin geçerli olmadığına mahkemece
karar verilebilmesini önermektedir. Buna karşı, toplu iş sözleşmesi
özerkliğini kaldırmadan ya da bünyesini bozmadan toplum yararının korunmasıyla
ilgili olarak somut hukuki borçların bulunamayacağı, kuruluşların söz
vermeleriyle toplum yararının korunmuş sayılamayacağı mahkemelerin (veya
belirli mercilerin) toplu iş sözleşmelerinin toplam yararı ile bağdaşıp
bağdaşmadığı konusunda karar vermekle görevli bulunmadığı ve bu kavramın hukuki
bir karar konusu olabilecek kadar açık ve kesin nitelikte olmadığı görüşü öne
sürülmektedir.
2.2. Türkiye’de:
2.2.1.
Toplu İş Sözleşmesi Özerkliğine Müdahale Edilememesi
Yukarıda açıklanan görüş ve tartışmaların, toplu iş
sözleşmeleri kapsamındaki işçi sayısının, henüz nüfusun Batı'daki
gibi önemli bir oranım oluşturmamasına karşın, ülkemiz için de, aynı ölçüde
olmasa bile, değer taşıdığını sanıyoruz. Bizde de özellikle 1974 yılından
itibaren toplu iş sözleşmeleriyle kabul edilen zamların ve para ile ölçülen
hakların ulusal ekonomiyi olumsuz yönde etkilediği ve enflasyonun önemli
etkenlerinden biri olduğu Özellikle işveren çevrelerinde sık sık söylenmiştir.
Bu iddia iktisat bilimi açısından tartışılabilir nitelikte olmakla birlikte,
öğretideki görüşe göre, kuramsal olarak tümüyle doğru olmadığı gibi, Türkiye
için de geçerli sayılamaz. Aslında bu soruna salt iktisat bilimi açısından da
bakmamak ve konunun iktisadi yönüne ilişkin tartışmalar yukarıda belirtilenin
tersi yönünde ağırlık kazansa bile, bunların genel değerlendirme içinde sınırlı
bir rolü olabileceğini kabul etmek gerekir. Sorunun genel olarak
tartışılmasında toplu sözleşme sisteminin sosyal ve özellikle bunun toplumda
işçilerle işverenler arasındaki çatışmaları giderici işlevi, çalışma barışını
sağlayıcı niteliği ve amaçları gözden kaçırılmamalıdır.
Toplu iş sözleşmelerindeki ücret artışlarının sınırlandırılması konusunda yapılacak
yasal düzenlemeler de öne sürülmüş olduğu gibi, Anayasanın toplu iş sözleşmesi
hakkı özerkliğini tanıyan hükmü (m. 53) ile de bağdaşmayacaktır
2.2.2.
İşçi-işveren-hükümet işbirliği
Toplu sözleşme düzenine herhangi bir müdahalenin yapılamamasına karşılık,
işçi - işveren - hükümet işbirliği ile zorlayıcı olmaksızın bazı esasların
getirilmesinin söz konusu olabileceği açıktır. Ayrıca, bu işbirliği işçi ve işveren
kuruluşlarının toplum hayatındaki rollerini ve katkılarını artırıcı yasal
düzenlemelerin yapılmasında ve uygulanmasında somut biçimde kendisini
göstermektedir.
İşçi-İşveren-hükümet arasındaki, işbirliği, ILO
tarafından çıkarılan Uluslararası Çalışma Normları
Uygulamasının
Geliştirilmesinde Üçlü Danışma Hakkında 144 sayılı Sözleşme’nin Türkiye
tarafından onaylanmasından sonra belirli konuların görüşülmesi bakımından
hukuki zorunluluk haline gelmiştir. Bu sözleşmede belirtilen üçlü danışma
konusunda ülkemizdeki gelişmelerin istenilen düzeyde ve özellikle
sözleşmenin öngördüğü biçimde ve ölçüde olduğu söylenemez. Bu konu ile ilgili
olarak 1995 yılından itibaren çıkarılan Başbakanlık genelgelerindeki
temel görüş
tekrarlanarak 23.7.1997 tarihli son Başbakanlık Genelgesi ile kurulan Ekonomik
ve Sosyal Konsey’i ele almak gerekir.
2.2.3.
Toplumsal Anlaşma
1976'dan sonraki yıllarda ülkemizde sendikaların toplu iş
sözleşmesi tekliflerinde alan parasal konuların yüksek bir düzeye çıkması özel
kesim işverenleri kadar kamu kesim'
işverenlerinin de tepkisine ve toplu iş
sözleşmesi taraflarının düzeni koruma ve sürdürmeler' ne ilişkin sorumlulukları
konusunda hükümetin eleştirilerine yol açmıştı. Bu tartışmalar sürerken, söz
konusu işbirliği alanındaki gelişmelerin başlangıcı sayılabilecek bir adım atılarak zamanın
Başbakanı ile Türk-İş Genel Başkanı arasında 20 Temmuz 1978 günü
"Toplumsal Anlaşma" denilen bir anlaşmaya varılmıştır.
Toplumsal Anlaşma genel ülke sorunlarının çözümüne yardımcı olmak
amacını gütmekte idiyse de, toplu sözleşme düzeni açısından, sadece kamu
kesimi işyerlerini içeren toplu iş sözleşmeleri ile ilgili bir ilke anlaşması
niteliğindeydi. Özel kesim işyerlerini kapsayan toplu iş sözleşmeleri ile
işbirliği çabası gösterilmemiştir. İleride yapılacak yeni bir denemenin
başarılı olabilmesi için Hükümet ve Türk-İş’le birlikte, özel kesimdeki
işveren sendikalarının önemli bir bölümünü temsil eden TISK'in de bu
işbirliğinin içine girmesi gerekir. Ayrıca, böyle bir anlaşmanın sürekliliğini
sağlayıcı bir örgütlenmeye de gidilmesi ve sadece ücretlerin değil, fiyatların
ve genel nitelikteki birçok konunun toplumsal anlaşma içinde düzenlenmesi
gereklidir. Yukarıda açıklanan Avusturya modelinde de görüldüğü gibi, böyle
bir işbirliğine hükümet ile işçi ve işveren kesimini temsil eden güçlü
kuruluşların katılması ve özellikle ücret ve fiyatlar konusunda bunların
anlaşmaya varmalarıyla toplumsal anlaşmanın etkinliği artacak ve amacı da gerçekleşebilecektir(Çelik,
1998:404).
3.
ILO
Örgütlenmesinde Toplu Pazarlığın Uluslararası Hakkı
Öz
Bilgi
Ülkemizde üçlü temsil için işbirliğinin hukuksal arka planında Ekonomik ve Sosyal Konsey vardır.
|
98 sayılı sözleşmenin 4.maddesi toplu pazarlık hakkını
işveren veya işveren örgütleri ile işçi örgütleri arasında çalışma, çalışma
şartlan ve koşullarının toplu sözleşme vasıtasıyla düzenlendiği gönüllü
müzakere sistemi olarak ifade eder. Çalışma koşulları hakkında işverenlerle
özgürce pazarlık hakkı, örgütlenme özgürlüğü için de önemli bir hakkı ifade
etmektedir. Dolayısıyla toplu pazarlık hakkı sadece 98 sayılı sözleşme ile
değil 87 sayılı sözleşmenin de kapsamında değerlendirilmektedir. Toplu pazarlık
hakkını ihlal eden fiil veya yasal düzenlemeler her iki sözleşmenin de koruduğu
amacı ihlal etmektedir.
98 sayılı sözleşmedeki örgüt kavramı sendika ile sınırlı
olmayıp federasyon ve konfederasyon gibi üst kuruluşları da kapamaktadır. Bu
bakımdan federasyon ve konfederasyonlara toplu sözleşme hakkı verilmemesi toplu
pazarlık hakkının ihlali olarak kabul edilmektedir.
98 sayılı sözleşme işçi tarafı olarak
sadece işçi örgütlerine toplu pazarlık hakkını tanımıştır. Bununla beraber
hiçbir örgütün mevcut olmadığı durumlarda örgütsüz işçilerin bu rolü üstleneceği
kabul edilmiştir, işyerinde temsili
örgütlenmelerin bulunması durumunda bunları atlayarak çalışanlarla doğrudan
müzakerelerle toplu pazarlık bu hakkın ihlalini oluşturur.
Kanunların devlet idaresinin temsilcileri sıfatıyla hareket
etmeyen kamu çalışanlarının ve memurların örgütlerinin toplu
sözleşmeler akdetme hakkını açıkça ve kesin biçimde tanıyan belirli hükümler içermeleri zorunludur.
Bu hak yalnızca
bakanlıklarda çalışan memurlar için reddedilebilir. Kamu işletmeleri ve
bağımsız kamu kuruluşlarında çalışan memurlar için reddedilemez.
98 sayılı sözleşmedeki hiçbir hüküm sözleşmeli personel
statüsüne sahip personelin kapsam dışında tutulmasına izin vermemektedir. Yine
ILO, bu sözleşmenin 4. maddesi kapsamında eğitim sektöründe toplu
pazarlık hakkının desteklenmesi gerektiğine dikkat
çekmektedir.
3.2. Grev Hakkı
Grev hakkı işçilerin sadece ekonomik çıkarlarını savunma
aracı olarak kullanıldığı ölçüde işçilerin ve örgütlerin temel bir hakkı olarak kabul edilmektedir. Grev hakkının
varlığına sebep olan mesleki ve ekonomik menfaatler sadece çalışma koşullan ya
da mesleki nitelikli ortak taleplerle sınırlı değildir. Aynı zamanda işçilerle
doğrudan doğruya ilgili olan işletmenin karşı karşıya kaldığı ekonomik ve sosyal politika sorunlarına çözüm arayışıyla
da ilgilidir.
İşçilerin sosyal ve ekonomik menfaatlerini sakınmakla sorumlu olan
sendikalar, üyeleri üzerinde doğrudan etkisi olan istihdam,
sosyal koruma ve yaşam standardı hakkında büyük çaplı sosyal ve ekonomik
politika oluşturulmasına katılabilirler. Bu katılım
sürecinde ortaya çıkan sorunlara çözüm arayan
çalışmalar gerçekleştirilirken, bu konularını desteklemek için grev eylemini
kullanabilmektedir.
Sadece siyasi nitelikli grevler ve müzakerelerin gerçekleşmesinden sistematik olarak uzun zaman önce kararlaştırılmış olan grevler örgütlenme ve toplu pazarlık özgürlüğü
kapsamına girmemektedir. Bununla beraber
sendikalar protesto eylemlerine başvurabilmelidir.
Yasa metinlerinin yorumlanmasına ilişkin hukuki uyuşmazlıkların
çözümü yetkili mahkemelerdir. Böyle bir durumda grevin yasaklanması örgütlenme
özgürlüğünün ihlalini teşkil etmez. ILO federasyon veya konfederasyon
tarafından grev çağrısının yapılmasının 87 sayılı sözleşmeye aykırı
görmektedir(Başbuğ, 2012:58).
Grev konusun da ILO’un getirdiği düzenlemeler hakkında daha
detaylı bilgiler sunulacaktır.
4. Toplu İş Sözleşmesinin Tarihçesi:
4.1. Dünyadaki Gelişimi:
On dokuzuncu yüzyıl başlarında Avrupa'da
patlak veren sanayi devrimi önce sendikaların, arkasından toplu iş sözleşmelerinin doğuşuna neden olmuştur.
Sendika gibi toplu iş sözleşmeleri de ilk kez İngiltere’de ortaya çıkıp gelişmiş daha sonra bugünün ileri sanayi ülkeleri olan batı Avrupa'ya yayılmıştır. Bu Ülkelerde toplu iş sözleşmeleri işçilerin yoğun bulunduğu sanayi alanlarında yapılmaya başlanmıştır. Fransa'da 1831
yılında tekstil işkolunda Lyon'da, İtalya'da 1848 yılında yapılan toplu iş sözleşmeleri bir yana bırakılacak olursa 19.yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başladığı görülür. İngiltere'de 18. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ilk toplu iş sözleşmeleri işverenle işçi grupları arasında sadece ücret
belirlemelerini konu edinmişlerdi. Gerçek anlamda, yani
kapsam ve konu itibariyle geniş toplu iş sözleşmeleri 1850'lerden
sonra yeni model sendikaların ortaya çıkmasıyla aktedilmeye başlandı. 19. yüzyıl sonlarında ise sendikalar
büyük güç kazandılar. Güce güçle karşı koyma ihtiyacı işverenlerin de örgütlenmesine yol açtı. I. Dünya Savaşı ve sonrasında toplu iş sözleşmeler merkezden yönetilen toplu
pazarlığa yöneldi. 1920'lerde
ulusal ve işkolu düzeyinde toplu iş sözleşmeleri yoğunlaştı. 2. Dünya Savaşı sonrası toplu pazarlık ademi merkezileşmeye başladı. 1968 sonrası ise İngiltere’de Donovan
Komisyonunun tavsiyeleriyle toplu pazarlıklar işkolu düzeyinden işyeri düzeyine doğru kaymaya başladı. Fakat ulusal ve
bölgesel düzeyde toplu iş sözleşmeleri bugün hâlâ yapılmaktadır. Ulusal düzeyde toplu iş sözleşmeler daha genel
ve sınırlı sayı ve konuda hükümler içermektedir. İngiltere'de çalışan işçilerin %
70-80'inin çalışma şartları toplu iş sözleşmeleriyle düzenlenmiş durumdadır.
ABD'de sanayileşme hareketi İngiltere'dekinden
hemen sonra başlamıştır. Bu ülkede toplu iş sözleşmelerine ilişkin ilk yasal hükümler 1926 tarihli
Demiryolları İş Kanununda (Railway
Labor Act) yer aldı.
Öz
Bilgi
Dünyada sendikal rgütlenmelerden önce hep işçi eylemleri
gelmiştir.
|
Almanya'da sanayileşme İngiltere'den daha
geç başlamıştır. 1850-1870 yılları arasında hızlı bir gelişme gösteren sanayi alanında ilk toplu iş sözleşmesi 1873 yılında matbaa işçileri tarafından yapıldı. Almanya'da toplu
iş sözleşmesi anlamına gelen
"Tarifvertrag" kelimesi İngilizcede ki ücret tarifesi
anlamına gelen "tarife" kelimesinden
türemiştir. Toplu iş sözleşmeleriyle ilgili
ilk yasal düzenleme Weimar Anayasası zamanında 1918'de çıkarılan Toplu İş Sözleşmesi Tüzüğüdür. Bu tüzük Nasyonal
Sosyalistlerin iktidarı ele geçirip tüm işçi ve işveren kuruluşlarını dağıtıp Alman Çalışma Cephesini
kurdukları 1933'e kadar yürürlükte kaldı. Nazi Almanya'sında toplu iş sözleşmelerinin yerini çalışma yedieminleri
tarafından çıkarılan
Tarifordnung'lar aldı. 2. Dünya Savaşından sonra yürürlüğe giren tarihli
Toplu İş Sözleşmesi K. sınırlı bir coğrafi alanı kapsamaktaydı. 1953 ve 1959
tarihli değişikliklerle bunun
kapsamı genişletildi. Bugün yürürlükte olan Kanun
1969 tarihli Toplu İş Sözleşmesi Kanunudur.
Fransa'da ilk toplu iş sözleşmesi 1831 yılında yapılmış olmakla beraber
bu alandaki ilk yasal düzenleme 1919 yılında gerçekleştirilmiştir. 1936'da çıkarılan ve dört yıl yürürlükte kalan ikinci
kanun zamanında yoğun bir toplu iş sözleşmesi dönemi yaşanmıştır. Harpten sonra çıkarılan 1946 tarihli
kanun toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin
en çok temsil yeteneğini haiz sendikaya
ait olduğu kuralını getirmiştir. Ancak harp
sonucu bazı kısıtlamalara yer
verip her işkolunda tek bir toplu iş sözleşmesi yapılacağı kuralına da yer verince
kanun başarılı olamamıştır.
1949 tarihli kanun daha esnek bir yol seçmiş, taraflara toplu
iş sözleşmesi uygulama alanını kendilerinin
tayin etme serbestisi tanınmış, bir işkolunda yer alan
değişik meslekler içinde ayrı toplu iş sözleşmesi yapılabilmesine izin
verilmiştir. Bugün yürürlükte olan kanun
1982 tarihini taşımaktadır.
Bağımsız bir toplu iş sözleşmesi yasası bulunmayan İtalya'da toplu iş sözleşmesi hakkı İtalyan Anayasasının sendika hakkını düzenleyen 39/2
md.den yorum yoluyla çıkarılır.
Toplu iş sözleşmesi konusunda en önemli uluslararası belge Örgütlenme ve Toplu
Pazarlık Hakkı İlkelerinin
Uygulanmasına İlişkin 98 sayılı 1LO sözleşmesidir. 1951
tarihinde bir yasayla T.C. tarafından da onaylanan
bu sözleşmenin 4. maddesine
göre üye devletler
"çalışma koşullarının toplu iş sözleşmesi yoluyla düzenlenmesi amacıyla işverenler veya işveren örgütleriyle işçi örgütleri arasında serbest toplu
görüşme yönteminin yerleşmesini ve gelişmesini özendirici,
gerekirse ulusal koşullara uygun önlemler almayı" taahhüt etmişlerdir. Diğer bir önemli belge de
Avrupa Sosyal Şartının toplu pazarlık hakkını güvence altına alan 6. maddesidir. Türkiye bu şartı diğer bazı maddeler yanında 6. md.ye de çekince (ihtirazı kayıt) koyarak onaylamıştır (RG.,
14.10.1989, No. 20312).
Önceki adıyla Avrupa Topluluğu bugünkü adıyla Avrupa Birliği düzeyinde yani
Avrupa Birliği'ne üye ülkeleri kapsayan
bir toplu iş sözleşmesi yapılması öteden beri düşünülmüştür. Avrupa sosyal
politikasının belirlenmesinde
sosyal diyalogun rolü 1992 Maastricht
Antlaşmasına ekli 14. nolu
Sosyal politika Protokolüyle önem kazanmış, hatta sosyal
taraflar arasında diyalog yoluyla Avrupa düzeyinde toplu
pazarlıklar yapılması dahi önerilmiştir. Sosyal
protokol ve Protokola ekli Antlaşma dahilin de
sosyal taraflara Komisyona ortak öneride bulunarak
yasama faaliyeti sürecine katılma, yönerge taslakları hakkında görüş bildirme, aralarında anlaşarak bağlayıcı ve düzenleyici kurallar
önerme yetkileri tanımışsa da Avrupa düzeyinde ücret ve çalışma koşullarının toplu iş sözleşmeleri yoluyla
belirlenmesi işi teknik zorluklar
içeren karmaşık bir iştir. Çünkü her şeyden Önce üye ülkelerin toplu iş sözleşmesine ilişkin mevzuatının birbirlerine
yaklaştırılması gerekir.
Birbirinden farklı sistemlere sahip çok sayıda ülkede faaliyette
bulunan işyerlerinde geçerli bir toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı çözümü oldukça zor bir iştir. Ayrıca ne Avrupa
Ekonomik Topluluğu Anlaşmasında ne de Sosyal
Politikaya İlişkin Antlaşmada Avrupa tipi
toplu iş sözleşmesi yapma
yetkisine ilişkin açık bir hüküm de bulunmamaktadır.
4.2. Türkiye’deki Gelişimi:
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ülke sanayileşmede geri kalmış durumdadır. Sendika ve
toplu iş sözleşmesi haklarının kabulü ise sanayinin
gelişmesine ve işçi sayısının artmasına bağlıdır. 13 Temmuz 1566
yılında Kütahya'da eyalet
divanı toplantısında Vali Ali Paşanın huzurunda gayri
müslim fincancı ustaları ile kalfaları arasında yapılan bir sözleşmede fincancı kalfalarına ne kadar ücret ödeneceği belirlenmiştir. Bu belge dışında ne toplu iş sözleşmeleri ile ilgili
bir sözleşmeye ne de bir düzenlemeye
rastlanmaktadır.
2.Meşrutiyet döneminde ünlü 1909 tarihli
Tatil-i Eşgal Kanunu kamu hizmeti gören müesseselerde değil toplu sözleşmeyi, sendikalaşmayı bile yasaklamış bulunuyordu.
1924 Anayasası ne sendika hakkından ne de toplu iş sözleşmesi hakkından söz etmiştir. 1926 tarihin
de yürürlüğe giren Borçlar Kanunun 316 ve
317 maddeleri toplu iş sözleşmesinin ülkedeki ilk modeli
olan umumi mukaveleyi düzenlemiş bulunuyordu.
Mehaz İsviçre Borçlar Kanunun bugün değişmiş olan 322 ve 323
maddelerinin karşılığı olan bu maddelere
göre işverenler ya da dernekleri
işçilerle ya da dernekleriyle "hizmete müteallik" hükümler içeren umumi
mukaveleler yapabilirler. Umumi mukavele yazılı olmadıkça geçerli değildir (md. 316).
Hizmet akitlerinin umumi mukaveleye aykırı olan hükümleri batıldır. Batıl olan hükümlerin yerine
umumi mukavele hükümleri kaim olur
(md. 317). İsviçre'de toplu iş sözleşmeleri 1972
tarihli değişiklikten sonra
Borçlar Kanunun 356-358. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Hukukumuzda
toplu iş sözleşmesi düzeni ayrı bir yasayla düzenlenmiş olmakla beraber
Borçlar Kanundaki umumi mukavele hükümleri kaldırılmamıştır.
1938 tarihli Cemiyetler Kanunda ki sınıf esasına dayalı cemiyet kurma
yasağı 1946 yılında kaldırılınca bir yıl sonra 5018 sayılı T.C.nin ilk
Sendikalar Yasası çıkarıldı. Ardından sendikalara
toplu iş sözleşmesi bağıtlama hakkı tanındı. 5018 sayılı Sendikalar Yasası, sendikaların faaliyetleri
arasında üyeleri adına genel sözleşmeler akdetmeyi de
sayıyordu (md. 4/a). Ancak toplulukla iş uyuşmazlıklarında grevin
yasaklanmış olması, bunun yerine
zorunlu tahkim sisteminin benimsenmesi bağıtlanan toplu iş sözleşmesi sayısının çok sınırlı sayıda olmasına yol açtı.
Gerçek anlamda toplu iş sözleşmesi hakkı 1961 Anayasası ile güvence altına alınmıştır (md. 47). Buna
paralel olarak çıkarılan 275 sayılı ve 1963 tarihli
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt K. toplu iş sözleşmesini, hizmet
akdinin yapılması, muhtevası ve sona ermesi
ile ilgili hususları düzenlemek üzere 7. maddede gösterilen işçi teşekkülleri ile işveren teşekkülleri veya işverenler arasında yapılan bir sözleşme olarak tanımlamıştır. Yasada toplu iş sözleşmesinde yer alacak
hususlar, yetki ve itiraz şekli düzenlendikten başka hem işyeri hem işkolu toplu iş sözleşmelerine yer
verilmiş ve toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi
ilgili işyeri veya işkolundaki en fazla
üyeye (salt çoğunluğa) sahip işçi örgütüne tanınmıştır. Bu kanun toplu
iş sözleşmesi hakkını örgütlü tüzel kişiliğe sahip işçi topluluklarına tanımış olduğundan bu niteliği bulunmayan işçi topluluklarının borçlar kanundaki. md.
316-317 uyarınca umumi mukavele yapma haklarını saklı tutmuştur.
1983 yılında 2821 sayılı sendikalar kanunu
ile 2822 sayılı toplu iş sözleşmesi grev ve
lokavt kanunları yürürlüğe girmiştir. Birçok bakımdan 275 sayılı K.na benzeyen bu
kanun uygulamada karışıklıklara yol açan aynı anda işkolu-işyeri toplu iş sözleşmesi yapılması imkanını ortadan kalırmış ve sadece işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yapılmasına imkan tanımıştır. Toplu iş sözleşmesi hakkının bugün anayasal dayanağı da 1982 Anayasası ile düzenlenmiştir
(Tuncay,1999:120).
Şu an ülkemizde yürürlükte olan 2012 yılında çıkarılan 6356 sayılı sendikalar ve
toplu iş sözleşmesi grev ve
lokavt kanun hükümleri geçerlidir. Bu
kanunda daha önce iki farklı kanun olarak düzenlenen toplu iş hukuku artık tek kanun haline
getirilmiştir.
5. Toplu İş
Sözleşmesinin Özellikleri:
Her şeyden önce toplu iş sözleşmesi de bir “sözleşme”dir;
tarafların istek ve iradeleriyle hukuki varlık kazanır. Diğer sözleşmeler gibi
toplu iş sözleşmesi de normal olarak iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun
iradelerini açıklamaları ile kurulur.
Toplu iş sözleşmesinin bir sözleşme olduğu kuşkusuz ise de,
bunun Borçlar Hukuku alanına giren diğer sözleşmelerden farklı bulunduğu da
inkâr edilemez. Nitekim bu farklılık daha önce değindiğimiz anayasal
düzenlemeden açıkça yansımaktadır. Anayasadaki düzenlemenin toplu iş
sözleşmesinin diğer hukuk sözleşmelerinden başka nitelikleri olan
bir sözleşme olduğunu teyit ettiği (doğruladığı) doktrinde de dile
getirilmektedir.
Gerçekten, toplu iş sözleşmesi de bir sözleşme olması
dolayısıyla taraflar arasında hukuki ilişkiler doğurursa da, onun bu sözleşme
ilişkisinin ötesine taşınan bir fonksiyon ve özelliği mevcut bulunmaktadır.
Şöyle ki, toplu iş sözleşmesi tarafların, sözleşmeye taraf olanların hakları ve
borçlarına ilişkin hükümler yanında, asıl olarak tarafların “üyeleri” için söz
konusu olan genel ve emredici nitelikli hükümleri de içermektedir. Bu sonuncu
türden hükümler, (normatif-düzenleyici hükümler) toplu iş sözleşmesine özgüdür.
Bu sebepledir ki, toplu iş sözleşmesinin normlar (kurallar) yaratan ya da
normatif hükümleri de içeren bir sözleşme olduğundan söz edilmiştir.
5.1. Ayırt Edici
Özellikleri:
Öz
Bilgi
Osmanlı da ilk Toplu İş Sözleşmesi 1566 yılında yapılan
sözleşmedir.
|
Toplu iş sözleşmesinin çarpıcı yönü, temel özelliği onun kollektif
(toplu) karakteriyle ortaya çıkmakta; toplu karakter ise sözleşmenin
akdedilmesinde olduğu kadar sonuçları (etkileri) bakımından da söz konusu
olmaktadır. Gerçekten de yakından incelenirse bu toplu niteliğin (karakterin)
sözleşmenin tarafları, sözleşmenin konusu ve sözleşmenin etkisi (sonucu)
bakımlarından ortaya çıktığı görülecektir. Öte yandan toplu sözleşme kanunun öngördüğü
şekilde yapılmak gerekecektir.
5.1.1. Tarafları Bakımından:
Gerçekten toplu iş sözleşmesinin belirgin yönü, en önemli
özelliği, çalışma ve çalıştırma şartlarının belirlenmesinde münferit kişiler
yerine toplulukları ikame etmesinde kendisini göstermektedir. Adından da
kolayca anlaşılacağı gibi, toplu iş sözleşmesi kollektif (toplu) bir nitelik
taşımakta, münferit işçi ve işveren yerine bunların dahil
bulundukları toplulukları, işçi ve işveren gruplarını işe karıştırmaktadır.
Şöyle ki, toplu iş sözleşmeleri asgari bir veya birçok topluluğun (grubun) rol
oynadığı, yani taraflarını toplu yararları temsil eden toplulukların
(grupların) oluşturduğu bir sözleşmedir. Ancak bu topluluğun terkibi değişik
olabilmektedir. Bazı hukuk sistemlerinde teşkilatlanmamış, yani fiili işçi ve
işveren toplulukları da bu türden sözleşmelere taraf olabilmektedirler.
Toplu iş sözleşmesinde
işçi tarafının sendika olması zorunludur. İşveren tarafı sendikalı da
olabileceği gibi tek işverende olabilmektedir. 6356 sayılı kanun çerçevesinde bir işçi sendikasının toplu
iş sözleşmesinin tarafı olabilmesi için kanunda aranan yetki ve ehliyet
şartlarına sahip olması gerekir.
5.1.2. Konusu Bakımından:
Toplu
iş
sözleşmesinin konusu bir çalışma rejiminin belirlenmesine yönelik bulunmakta; sözleşmenin taraflarının üyeleri işçiler ile işverenler arasında akdedilmiş veya akdedilecek iş sözleşmesinden doğan ilişkileri toplu iş sözleşmesine tabi olmakta, taraflar
arasındaki
ilişkiyi
toplu iş
sözleşmesi hükümleri yönlendirmektedir.
Gerçekten de, toplu iş
sözleşmesi hizmet (iş) sözleşmesiyle çalışanların işverenleriyle ilişkilerini genel
olarak düzenleyen daha doğrusu iş ilişkilerine de uygulanan hükümler ihtiva
eden bir sözleşmedir. Bir toplu iş sözleşmesinde tarafların, sözleşenlerin hakları ve borçları yanında onların üyelerinin tarafını
oluşturdukları ya da oluşturacakları iş (hizmet) sözleşmelerine uygulanacak
hükümler de yer almaktadır. Toplu iş sözleşmesi, hizmet (iş) sözleşmesiyle
çalışanların işverenleriyle ilişkilerini genel olarak düzenleyen bir sözleşme
olduğu için, toplu iş sözleşmesinde ferdi iş
sözleşmelerine uygulanacak hükümlerin yer alması gereklidir.
6356 sayılı kanuna göre bu hükümler iş sözleşmesinin
yapılmasına, içeriğine ve sona ermesine ilişkin olabilirler. Yine aynı kanuna
göre, toplu iş sözleşmesinde tarafların hakları ve borçları
ile sözleşmenin uygulanması ve denetimi ile ilgili ya da taraflar arasındaki
uyuşmazlıkların giderilmesi usulleri konularına da yer verilebilirse de, bu
zorunlu değildir. Demek oluyor ki, genel olarak çalışma şartlarım, bu arada iş
sözleşmelerinin kurulması, muhtevası veya sona ermesi konularını -bunlardan hiç
olmazsa birisini- ihtiva etmeyen bir sözleşme toplu iş sözleşmesi sayılamaz. Bu
itibarla, toplu iş sözleşmesinde tarafların üyelerinin iş ilişkilerine
uygulanabilecek bir kısım hükümlere yer verilmesi zorunlu bulunmaktadır.
5.1.3. Etkisi:
Bir tarafında işçi sendikası diğer tarafında işveren
sendikası veya işverenin yer aldığı ve tarafların toplu iş sözleşmesi
özerkliğinin elverdiği sınırlar içinde kalarak belirli bir veya birkaç
işyerindeki “çalışma şartları”nı serbest iradeleriyle düzenledikleri bir
sözleşme olduğunu bildiğimiz toplu iş sözleşmesinin tarafları gibi konusu da
toplu bir nitelik taşımakta, taraflar dışında tarafların üyelerini de toplu bir
şekilde etkilemektedirler.
Baskın yönüyle, toplu iş sözleşmesinin işçiler ile
işverenler arasında söz konusu olabilen “iş ilişkileri”ne uygulanabilecek
“genel çalışma şartları” ile ilgili bir sözleşme olduğu kuşkusuzdur. Şöyle ki,
toplu iş sözleşmesinin konusu belirli bir çalışma rejiminin belirlenmesine
yönelik bulunmakta; sözleşme taraflarının üyeleri işçiler ve işverenleri
arasında akdedilmiş ya da sözleşmenin yürürlüğü süresince akdedilecek iş
(hizmet) sözleşmesinden doğan ilişkileri toplu iş sözleşmesinin hükümlerine
tabi olmaktadır. Çünkü toplu iş sözleşmesi, hizmet (iş) sözleşmesiyle çalışanların
işverenleriyle ilişkilerini genel olarak düzenleyen daha doğrusu ferdi iş
ilişkilerine de uygulanabilen hükümleri de ihtiva eden bir sözleşmedir.
Böylece toplu iş sözleşmesinin orijinalliği bu hususta
-muhtevasındaki normatif hükümlerinde- görülmekte; toplu iş sözleşmesini
akdedenler gibi, onların yanında tarafların üyeleri de toplu iş
sözleşmesinin normatif hükümleriyle bağlı bulunmaktadır. Bu bağlılık sadece
halihazırdaki üyeler için değil, daha sonra taraf sendikalara üye olacaklar
için de söz konusu olmaktadır. Zaten toplu iş sözleşmesine asıl rengini veren
hükümler taraflara değil onların üyelerine -üçüncü kişilere- ilişkin olan bu
normatif hükümlerdir.
Toplu iş sözleşmesinin bünyesinde doğal olarak yer alan normatif
hükümler aynen emredici bir kanun hükmü gibi kapsamına aldığı hizmet (iş)
sözleşmelerine uygulanırlar. Böylece aslında bir sözleşme olan toplu iş
sözleşmesinin normatif hükümleri tarafların üyelerinin iş ilişkilerini idare
ederler. Başka bir söyleyişle toplu iş sözleşmesi hükümleri sözleşme kapsamına
giren iş (hizmet) sözleşmelerine kanun gereği uygulanırlar. Daha sonra
ayrıntılarıyla göreceğimiz gibi, toplu iş sözleşmeleri idare ettikleri hizmet
sözleşmeleri karşısında otomatik ve emredici etkiye sahip bulunmaktadırlar ki,
bu durum başka hiçbir sözleşme için söz konusu olamamaktadır. Bu çerçevede,
kanun kural olarak hizmet sözleşmesiyle toplu iş sözleşmesine aykırı bir
düzenleme yapılmasına cevaz vermemiş; yapılması halinde ise hizmet akdindeki
bu hükmün uygulanmayacağını ve yerini toplu iş sözleşmesindeki karşıtı olan
normatif hükme bırakacağını belirtmiştir. Kanunda açık bir hüküm bulunmadıkça
böyle bir ikameye imkân yoktur. Zira Medeni Hukukun genel prensiplerine göre
hiç kimse bir üçüncü kişi aleyhine yükümlülük (borç) tahmil edemez. Hizmet
akdindeki toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerin yerini toplu iş
sözleşmesindeki hükümlerin almasını kanun sağlamaktadır.
5.1.4. Şekli
Toplu iş sözleşmesinin diğer bir ayırıcı özelliği de şekle tabi
bir işlem olmasında kendisini göstermektedir. Toplu iş sözleşmesi “yazılı
şekle” tabidir- yazılı olarak yapılmayan bir toplu iş sözleşmesi geçerli
değildir. Bu sebeple de sözle veya örtülü olarak bir toplu iş sözleşmesinin
akdedilmesi ya da kabul edilmesi mümkün değildir.
Gerçekten de kanunen açıkça tasrih edilen, toplu iş sözleşmesinin
yazılı olarak bağıtlanması bir geçerlilik eski deyimle muteberiyet şartıdır.
Kanunun öngördüğü şekilde yapılmayan bir toplu iş sözleşmesine bu ad altında
hiçbir hukuki sonuç bağlanamaz; hatta tahvil yoluyla böyle bir sözleşmeyi umumi
mukavele olarak kabul etmek de mümkün değildir. Çünkü bu sonuncusu da kanunen
şekle bağlanmıştır.
Bu itibarla taraflar kanuni şekle uymadan yaptıkları sözleşmenin
geçerli olduğunda mutabık kalsalar bile, böyle bir sözleşmenin toplu iş
sözleşmesi olarak kabul edilmesi söz konusu olamaz.
Şunu da belirtelim ki, kanunda sadece yazılı şekil zorunluluğu
öngörülmüş bulunduğundan, bunun tarafların imzasını taşıyan “adi yazılı şekil”
olduğu kuşkusuzdur. Başka bir söyleyişle, kanunda sadece yazılı şekilden
bahsedildiği için adi yazılı şekil yeterli olup başka bir makam ya da merciin,
Örneğin noterin tasdikine ihtiyaç bulunmamaktadır.
5.2. Benzer Sözleşmelerle Karşılaştırılması:
5.2.1. Toplu İş Sözleşmesi – İş Sözleşmesi:
Toplu
iş
sözleşmesi işçiler ile işverenler arasında iş sözleşmesine dayalı hukuki ilişkiler doğurması söz konusu olamaz ve toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesinin yerine geçmesi, hizmet sözleşmesinin yerine alması söz konusu olamaz. Çünkü her iki sözleşmenin de belli bir takım farklılıkları bulunmaktadır.
İş
sözleşmesi işçi ile işveren arasında gerçekleşen bir sözleşmedir. İşçinin bu sözleşmede mutlaka gerçek kişi olması zorunludur. Ancak işveren gerçek, tüzel veya da tüzel kişiliğe sahip olmayan kurum ve
kuruluşlar
da olabilir. Toplu iş sözleşmesinin tarafları ise farklıdır. İşçi tarafında daima işçi sendikasının olması zorunludur. İşveren tarafı için bu zorunluluk yoktur. Bir tek grup toplu iş sözleşmelerinde işveren tarafının da aynı işveren sendikasına üye olması ve taraf olarak işveren sendikasının olması şartı vardır.
İş
sözleşmeleri işçi ile işveren arasında bir borç ilişkisi oluşturur. Bu borç kapsamında işçi bizzat işi gerçekleştirmeyi işveren ise buna karşılık ücret ödemeyi vaad eder. Bu yönüyle her iki tarafa tam bir borç yükler. Toplu iş sözleşmesinin amaç ve niteliği işçi ile işveren arasındaki borç ilişkisini düzenlemeye yönelik olmayıp, genelde işyerindeki çalışma şartlarını düzenlemeye yöneliktir. Toplu iş sözleşmesinde borç doğurucu hükümlere yer verilebilir ancak
normatif düzenlemeler
daha ön
plandadır.
İş
sözleşmesi çalışma ilişkilerinin başlaması noktasında zorunludur. Ancak toplu iş sözleşmesi yapma noktasında bir zorunluluk
bulunmamaktadır.
Tamamen taraflar bu konuda özgürdürler.
Kural
olarak iş
sözleşmelerinde şekil serbestisi bulunmaktadır. Oysa toplu iş sözleşmelerinde yazılı yapılma zorunluluğu bulunmaktadır.
5.2.2. Toplu İş Sözleşmesi – Takım Sözleşmesi:
Takım sözleşmesi birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerin birinin takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmedir. Takım kılavuzu da oradaki işçileri temsil eden işçilerden biridir ve dolayısıyla gerçek kişidir. Oysa toplu iş sözleşmesinde taraflar farklıdır(Narmanlıoğlu, 2013).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder